Hukuk Yargıtay Kararı - İş Hukuku

İŞÇİLİK ALACAKLARI DAVASINDA EMSAL ÜCRET ARAŞTIRMASI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 24.5.2017 tarih ve 2015/7-1306E-2017/971K sayılı ilamı ile; 

ÖZET : Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir. Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Mahkemece Ticaret Odasından emsal ücret sorularak bildirilen ücrete göre davacının asgari ücretin 1,5 katı ücret aldığı kabul edilmiştir. Mahkemece emsal ücret araştırmasının ilgili meslek odalarından yapılması gerekirken ticaret odasından bildirilen ücretin hükme esas alınması hatalıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 2. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.11.2012 gün ve 2011/484 E., 2012/852 K. sayılı kararın incelenmesi davalı şirket vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 07.11.2013 gün ve 2013/10767 E., 2013/18588 K. sayılı kararı ile;

Davacı, davalı firma sahibinin küfür, kötü muamele, psikolojik baskı ve ağır hakaretlerde bulunduğunu, davacı ve iş arkadaşlarının bunların ortadan kaldırılması için toplantı talep ettiklerini, toplantıda firma sahibi M. E.'ın hakaret ve baskılara devam ettiğini, “Ben böyleyim isteyen çalışır istemeyen s…tir olur gider” demek suretiyle davacıyı işten çıkarttığını, bunun üzerine davacı ve bir grup çalışanın 08.08.2011 tarihinde davalı şirkete ihtar çektiğini, davalı tarafından önceden işten çıkartılması sebebiyle sonradan davacı tarafından çekilen ihtarnamenin durumu değiştirmeyeceğini, ihbar tazminatına hak kazandığını, son net ücretinin 1,200,00 TL olduğunu ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili, ücret ve manevi tazminat alacaklarının tahsilini istemiştir.

Davalı, davacının iddia ettiği gibi 05/08/2011 günü işten çıkarılmasının söz konusu olmadığını bilakis davacının 05/08/2011 Cuma günü saat 17,00 ye kadar tam gün mesai olmasına rağmen saat 14,30 civarında işyerini işverenin rızası olmadan terk ettiğini, bu sebeple üretimde ve sevkiyatta aksamalar olduğunu, 08.08.2011 tarihli Kaysere 3. Noterliğinin ihtarnamesi ile iş akdini feshettiğinin bildirdiğini, davalının davacının ihtarnamesinin tebliğ edildiği 19/08/2011 tarihine kadar davacının işe dönmesini beklediğini, davacının 05/05/2011 tarihinden itibaren işe devam etmediğini, davacı ihtarnamesinin davalıya ulaştığı 19/08/2011 tarihinde davacının 4857 Sayılı İş Kanununun 25/II-g bendi gereğince çıkış işleminin yapıldığını, hakaret iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacının resmi kayıtlardaki ücreti aldığını bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, dosyadaki noter belgesinden davacının kendisinin fesih bildirimi yaptığı, fesheden tarafın ihbar tazminatı hakkı olmayacağı bu sebeple bu talebin reddine, davacı tanık beyanlarından işverenin işçilere küfürlü ve aşağılayıcı sözler söylediği, davacının fesihte haklı olduğu, bu sebeple kıdem tazminatına hak kazanacağı yine tarafların mali ve sosyal durumları, hakaretin gerçekleşme şekli, zamanı, olayın davacı üzerinde bıraktığı etki, toplumdaki algı dikkate alınarak manevi tazminat talebinin miktar bakımından kısmen kabul edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

4857 Sayılı İş Kanununda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

Ücret kural olarak dönemsel ( periyodik ) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.

İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323. maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

4857 Sayılı Kanun'un 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı Kanun'un 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin istemi üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.

Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 Sayılı Kanun'un 8. ve 37. maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.

Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

Davacı son ücretinin net 1,200,00 TL olduğunu ileri sürmüş, davalı ise davacının kayıtlardaki ücreti aldığını savunmuştur. Mahkemece Kayseri Ticaret Odasından emsal ücret sorularak bildirilen ücrete göre davacının asgari ücretin 1,5 katı ücret aldığı kabul edilmiştir. Mahkemece emsal ücret araştırmasının ilgili meslek odalarından yapılması gerekirken sanayi odasından bildirilen ücretin hükme esas alınması hatalıdır.

Kabule göre de davacının hüküm altına alınan alacaklarının brüt mü net mi olduğunun hüküm fıkrasında gösterilmemesi suretiyle infazda tereddüt oluşturulmasıda bozma nedenidir.

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin iş sözleşmesinin haksız feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından haklı sebeple feshedildiği gerekçesiyle kıdem tazminatı ile manevi tazminat, yıllık izin, ücret ve fazla çalışma alacağı yönünden davanın kısmen kabulüne, ihbar tazminatı ile hafta tatili yönünden ise davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davalı şirket vekili tarafından temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarda belirtilen gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece emsal ücret araştırmasına yönelik bozma nedeni yönünden direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını davalı şirket vekili temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, bozma kararının 3 numaralı bendinde “…mahkemece emsal ücret araştırmasının ilgili meslek odalarından yapılması gerekirken sanayi odasından bildirilen ücretin hükme esas alınması hatalıdır.” şeklinde belirtilmiş ise de dosya içerisinden “ticaret odasından” ibaresinin bozma kararında “sanayi odasından” ibaresi şeklinde maddi hataya dayalı olarak yazıldığı anlaşılmıştır.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,

1- )Özel Dairenin bozma kararında “ticaret odasından” yazılması gerekirken “sanayi odasından” yazıldığı anlaşıldığından belirtilen ibarenin “ticaret odasından” olarak düzeltilmesine, maddi hatanın bu şekilde giderilmesine,

2- )Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar

Bu internet sitesinde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için Cookieler kullanılmaktadır. Cookie tercihlerinizi değiştirmek ve Cookiekeler hakkında detaylı bilgi almak için İnternet Sitesi Gizlilik Politikası'nı inceleyebilirsiniz. Cookie ayarlarını değiştirmeniz durumunda internet sitesinin bazı özelliklerinin işlevselliğini kaybedebileceğini dikkate alınız.